7 Ağustos 2015 Cuma

YOLUN SONU

Ölmek mi dersiniz siz yolun sonuna?
Yoksa sevmek hüsranın diğer adı mıdır?
İkisi arasında koca bir bağ var bilirim
Harbiden bu yaşadığımız da hayat mıdır?

İnsan olmak dayanılmaz yorgunluk,
Bana sorarsan zorlama bir mücadele.
Cennet senin olabilir güzel yürekli çocuk,
Benim kafamdakiler zaten cehennemde.

NAİM KAYA

İÇİMDEKİ ÜLKE

öyle bir çatışmadır ki
ateşlenen içimde
ayrı bir benliğimin naaşını
kaldırtıyor her gece.
kimi leşin daniskası,
kimi şehit hükmünde,
kimi benziyor,
keş bir sokak köpeğine.
öyle bir karışık ki kafam,
tıpkı ülkem gibi,
her bir fikrimin namlusu,
yek-diğerinin üzerinde.
NAİM KAYA

AĞRI VE SIZI

Acıdan daha ağırı da vardır dünyada
Mesela sızı...
Sızı bir yer etti mi adam vücudunda
Yuva yapar, çıkmaksızın.
Acı gün be gün azalır
Sızı artarak devam eder
Acıyı bir başka acı unutturur
Sızıyı bir başka sızı daha da sızlatır
Acı ağladıkça rahatlatır
Sızı güldükçe rahat kaçırır
Acı öldürmezse güçlendirir
Sızı her gün biraz daha öldürür
Acı tedavi edicidir
Sızı tedavi gerektirir
Acı bedene zarar verir
Sızı direk ruha tesir eder
Acı özgür bırakır
Sızı esir alır.

"Yeter ki bir sızlamaya görsün insan,
Sızlar da sızlar..."

Naim Kaya

17 Haziran 2015 Çarşamba

RUH KANAMASI

Kızıl firavun karıncaların yuvasında,
İşkenceye tabi tuttular zihnimi.
Öğlendi,
Bir kerahat uykusu da değildi.
Gözlerimi açtığımda,
Rengarenk bir kabusun,
Tam ortasında buldum kendimi.
Üzerime TOMA'larla su sıkmadılar belki,
Ama çürük kokulu salyalarıyla ıslattılar,
Sigara kağıdına sarılı benliğimi..
Yaralanmak nedir bilmezdim.
Ki kırılan kolumu, bacağımı,
Acıdan bile saymazdım.
Fakat mükerrer bir iyi niyetin,
Serin akşamüstülerdeki suistimalini,
Tadınca tanıyabildim yarayı.
Bunun adı Ruh Kanamasıydı..
Bilincimin en derin dehlizlerinden,
Sondajla çekip çıkardılar bütün kanı.
Kırmızı değil bu, heves kırığı rengiydi
Tırşa mavilik diyeyim siz anlayın
Pasparlak gökyüzünü kuşatan,
Pespaye bir yangın sonrası mavisi..
El-ense çektiler sonra anlayışıma,
Kündeye getirdi bir insan azmanı,
Bir boksör gelip suratımı dağıttı.
İki ayrı ata bağlayıp bacaklarımı,
Ayrı yöne koşturdular kırbaçla.
Ben hiç bu kadar ayrılmamıştım içimde
Hiç bu kadar dağılmamıştım,
Hiç bu kadar yere gelmemişti sırtım.
Kendimi tanıdığımda saat geçiyordu 12'yi
Baktığım ayna çatlak olmasaydı iyiydi
Aksi yüzümü gözüme soktu ortadaki çizginin aksi,
Ben böyle değildim ha, ıstırabına mağlup.
Ve umarsız bir sevdanın şizofreniği..
Gün ağarırken bitmişti nihayet işkencem
Firavun karıncaların yuvasından kaçmış,
Rengarenk kabusumdan uyanmıştım.
Çok ağırdı gerçekten, çook.
Kaldı ki hiç bu kadar görmezden gelinmemiştim.
"Acılarını böylesine yüksek perdeden dayatmak,
En denyo şairlerin özelliğidir Sevdiceğim"

NAİM KAYA

26 Nisan 2015 Pazar

MUĞLAK

bense,
memlekette kopan
bütün kavgaların dışında,
bambaşka bir kavganın tam ortasında,
suratımda patlayan bütün yumrukların arasında,
en dosttan savrulanın tam arkasında,
esas düşmanın yurdunda
sığınak arayan
muğlak.


NAİM KAYA

2 Ocak 2015 Cuma

ALLAH'A DAİR ÇOK DA MUHAFAZAKAR OLMAYAN BİR SEVGİ

Ben aslında Allah için,
Pek ideal kul değilim.
Açıkçası cumaya bile,
Görev bilinciyle giderim.
Bayram namazını soğuk asfaltta kılanı,
Anlam veremeden izlerim.
Hacca gideceğime mesela,
Singapur'a gitmek isterim.
Oruç tuttuğum günler,
Aklımı kötü düşüncelerle beslerim.
Böyle karaktersiz, riyâkar,
Günaha batmış bir beşerim..
Ben yine de Allah'ın,
Bana sempatiyle baktığını düşünürüm.
Yani öyle olması gerektiğini..
Hemen her sofra kurulduğunda,
Önce bayat parça ekmekleri bitirme kaygımdan
Tazelere sıra gelmeden doyarım her zaman.
Bir dilenci kız çocuğuna mesela,
Çıkarıp beş kuruş para vermem.
Ama ilgilenirim onunla,
"Adın ne?" derim, "Sabâ" der.
"Sabâ ne güzel isim,
Sen çok güzel bir çocuksun" derim,
Gülümseyerek gider.
Ortalama bir dilenci kız çocuğu,
Kendisine para veren kimseye gülümsemez.
Sonra mesela en sevdiklerime,
En güzel sözlerimi söylerim
Bu onların hoşuna gider.
Sonra mesela en sevdiklerime,
En kötü sözlerimi söylerim
Bu bence Allah'ın hoşuna gider.
Duyarım bazen bana,
"Sen iyi bir dostsun" der.
"İyi bir sevgili miyim, bilemem" derim
Çünkü ben sevdikçe yitirir,
Sevildikçe kaybederim.
Ben Allah'ı bu yüzden,
Uzaktan, platonik severim.
Emrettiklerini yapmak,
Hiç içimden gelmez.
Ama eminim,
Kendisinden hoşlanan bir kulu da,
Cehenneminde yakmak istemez.
Ben Allah'ın Dünya'ya beni,
Boşuna göndermediği fikrindeyim.
Tıpkı diğer 7 milyar insan gibi.
Hepimiz bir işe yaramak için yaşıyoruz.
Kimimiz döner kesiyoruz,
Kimimiz o döneri sıcak bir öğle arası,
Bankacının tekine yetiştiriyoruz.
Kimimizin bolca jöle var kafasında,
36 adet kara sinek,
Kimimizin sümüklü suratında..
Ama hepimiz bir şekilde,
Dünya'nın çarkını döndürüyoruz.
Ben de bütün bu süreğenin içinde,
Israrla Allah'ın hoşuna gitmeye çalışıyorum.
Başıma gelen tüm talihsizlikleri,
İmtihan olarak yorumluyorum,
İşler kırk yılda bir yolunda gitmeye görsün,
"Aha" diyorum,
"O da bana karşı boş değil demek ki"
Bana göre Allah,
Çok da iyi bir yazar aynı zamanda.
Kitabını defalarca okudum,
Steinbeck'ten daha iyi mesela.
Dünya'nın en çok satan,
Ama en az okunan,
Ve en fazla duvarda asılı duran kitabı..
Abdestsiz elini süreni,
Yazarından önce, annesi çarpan.
Ben Allah için,
Pek ideal kul sayılmam.
Çünkü bundan çok emin olanlar
Benim için bunu söylüyorlar
"O en çok bizi seviyor, seni hiç sevmiyor"
Öyle midir bilmem ama Allah'ım.
Emin ol ben seni hiç aldatmadım.
Tıpkı sevgilime olduğu gibi.
Ama bilesin onlar seni her gün aldatıyor.
Hem de bunu senin yarattığın değerlerle,
Seninle buluştuktan hemen sonra yapıyor.
Bu çok acı olsa gerek.
İspiyonculuk günah ama Allah'ım,
Geçen bir tanesini namaz sonrası,
İhaleye fesat karıştırırken yakaladım.
Daha da dürüst olmak gerekirse Allah'a,
Dürüst olmanın pek de önemi yok.
İnsan yalancı her halükarda,
En günahsız geçineni de böyle,
En günahkârı da.
O yüzdendir ki ben Senden,
Ne dürüstlük, ne dindarlık,
Ne ahlak, ne haysiyet.
Yalnızca biraz daha sevgi istiyorum,
Çünkü ben ancak sevdikçe,
İyi bir insan oluyorum.

NAİM KAYA

EĞER

Eğer ben bunca yılın insanıysam,
Eğer şuncağızcık imanım varsa,
Eğer bir de çocukluğumda
Babamdan tespih çaldıysam
Ve eğer ki ömrümde en az bir kez,
Erzurum'u tanıdıysam,
Şunu bilir şunu söylerim:
O'nun gözlerini Tanrı,
Oltu taşından yapmış olmalı.

NAİM KAYA

O KÖTÜ ÇOCUKLARIN ŞİİRİ

öncelikle şunu bilmelisiniz ki
bizden kimseye zarar gelmez.
çünkü biz,
pazarda annesinin yanında
poşet taşıyan çocuklarız.
ve biz asla sosyete pazarı değiliz.
biz varoş pazarlarında,
kadınlar tarafından dağıtılmış
penyeci tezgahlarıyız.
biz altına 3 liraya şort alınan çocuğun,
yüzünde asılı kalan sümüklü tebessümleriz.
ezilmiş portakalların ağzından fırlamış püreyiz biz.
ve biz asfalta yapışmış domates çekirdekleriyiz.
Osman'ız, Recep'iz, Mahmut'uz,
Yusuf'uz, Hasan'ız, Emine'yiz, Hayriye'yiz
Aşık Veysel'iz biz,
sazız, sözüz, türküyüz,
ama sahil kenarında tıkırdayan
gitar teli değiliz.
Bir bmw olamayız kat'i surette,
biz Çetinkaya'nın önünden kalkan
son belediye otobüsüyüz.
bir sokak köpeğinin,
boynunun altında sallanan
sakat ön bacağıyız biz,
diğer bacağıyla kaşımaya çalıştığı pireli sırtıyız.
ancak, beyaz süs köpeklerinin
boynundaki kırmızı papyon tasma değiliz.
biz salonda şömine dibi değil, soba yanıyız.
sokakta paten değil, scooter değil,
9 numara parçalı Hakan Şükür,
10 numara çubuklu Elvir Boliç'iz.
bacaklarla gerilmiş lastikten
zıplatılan tekerlemeyiz.
öncelikle şunu bilmelisiniz ki,
bizden kimseye zarar gelmez,
biz kimseye zarar vermeyiz.

NAİM KAYA

TANRI'YLA

oturdum siz hepiniz uyuyorken
pencere kenarına
Tanrı'yla konuştum gece.
Tanrı Tanrı dedim,
"tek kelime uykum yok, neden?"
"başka bir şeyin mi var?" dedi
"peki madem Tanrı ..." dedim
"dur bir dakika" dedi
"benimle üçüncü teklik şahıs konuşma!"
"öyle de neden yarattın" dedim,
"üçüncü teklik şahısları?"
"Allah onların belasını versin" dedi
"ne düşünüyorsun Allah hakkında, Tanrı?" dedim,
"ben ateistim" dedi..
"peki ya gergedanlar?"
"dünyayı en gerçekçi onlar görür" dedi
"Tanrı kızmazsan bişe isteyeceğim?" dedim
"kızmak benim fıtratım,
affedici olan Allah'tır" dedi
"bana biraz daha gençlik verir misin?"
"faiziyle ödeyecek misin?" dedi
"faiz haram değil miydi Tanrı?" dedim
"farzla faizi karıştırma" dedi
"Tanrı mutsuzluk acıdan mı yaratıldı?" dedim
"Allah sevgiden olsun istedi" dedi
"peki insan sevgiyle mi ölür?" dedim
"ben bilmem, Tolstoy'a sor" dedi.
"Tanrı ahlak nedir?" dedim
"bir gün ölüp, her gün doğmandır" dedi
"peki ya her gün ölmek?"
"o Allah'ın meselesi" dedi
"Tanrı!" dedim "uyku?"
"seni seviyorum" dedi.
Tanrı ölmedi,
Nietzsche yalan söyledi.


NAİM KAYA

DÜNYA'NIN EN ZOR İŞİ

Ben bugünlerde,
Dünya'nın en zor işini yapıyorum.
İntihara meyilli bir insanı,
Ölümle tehdit etmiyorum.
Sonra dönüp bir diktatöryaya
Hürriyet çığlıkları atmıyorum.
Evet evet,
Bunların hiçbirini yapmıyorum.
Dünya'nın en zor işi diyorum
Dünya'nın en umutsuz işi..
Bugünlerde kendimi,
Işığı sönmüş bir çift gözün
İçinden görmek istiyorum.

NAİM KAYA

İŞİN İÇİNDEN ÇIKAMAYAN ADAM UYKUSUZLUĞU

En sevdiklerimize karşı içimizde beslediğimiz derin öfke,
En sevmediklerimize karşı yüzümüzdeki yapay gülümseme.
İkisi de aynı ölçüde yıpratır,
İkisi de aynı derecede acıtır,
İkisi de aynı pişmanlığı yaşatır.
Ya bir de,
İşin içinden çıkamayan adam uykusuzluğuyla,
Yatağa girdiği vakit insan artık,
Kızını o akşam gelin etmiş despot bir babanın,
Bir köşede gizli gizli döktüğü gözyaşlarıdır.


NAİM KAYA

11 Kasım 2014 Salı

ANLA


Beni anlamaya başladığında,
Artık buna gerek kalmayabilir.
Beni anlamaya başladığında,
Artık bana gerek kalmayabilir.
O yüzden beni bugün anla
Hemen şimdi anla.
Beni anlaman için,
Yarın çok geç değil,
Yarın çok uzak olabilir.

NAİM KAYA

21 Ekim 2014 Salı

YARIN'A DAİR

bugün sana,
yarın için bir teklifim var.
gel telefonunun uyandırma müziğini,
"one more cup of cofee" yap sabaha.
dur be hemen sinirlenme!
arkana yaslan ve,
"bir fincan daha kahve" yap yanına.
bu bir dinginlik davetidir.
bütün öfkeni suya yatır bir günlüğüne.
ve sakince sür tereyağını ekmeğin üstüne.
zeytine çatal batırma,
domatesi bıçakla dilimleme.
zaten dişlerinle öğüteceğin işkenceyi
olabildiğince hafife indirge.
yavaş adımlarla çık evinden yarın
yetişme telâşesinden uzak yürümeyi dene.
ve en azından bir kere,
ağır ağır ilerleyen otobüse küfretme.

gel yarın sakin olalım bir günlüğüne
ruhunuzu lime lime edip bırakan,
bütün o psikolojik savaşlardan,
kısırlaşmış muhalif tartışmalardan,
yıkılmamaya yeminli tabulardan,
hadım edilmiş şiirden, edebiyattan,
fütursuzca yakılan sanat sokağından,
ileri demokrasi kurbanı insan haklarından,
elimde hıyar var diyene tuz kapıp koşanlardan,
mezarında ters dönmüş Freud'dan..
sıkılgan bir emekli baba öfkesiyle,
içinizde biriken en terörize tutkulardan,
halinden memnun O geniş kitleye,
beslediğiniz pornografik duygulardan.
en değerlinizi sevginizle yormaktan,
en sevmediğinizi değersizliğiyle vurmaktan
sizi keşmekeş eden bütün mide bulantılarınızdan,
arının bir günlüğüne, sakin olun.

senle benle kalmasın yalnız bu senfoni,
haydi bu sefer de tam tersi olsun,
en tabandan en tepeye sirayet etmiş bulunsun.
mesela akşamına bu sabahın,
dörde bölünmüş televizyon ekranlarında
birbirinden nefret eden adamlar bağırmasın.
veya milyonların istif edildiği meydanlarda,
büyük platformları dolduran,
o küçük mikrofoncuklardan,
etrafa virüs yayan öfke tükürükleri sıçramasın.

çok değil bir gün, yarın.
veya ister misiniz hemen her yarın?
sakin bir sokak köpeğinin,
konteyner dibindeki,
kurumuş bir kemiğe baktığı gibi
birbirimizin gözlerine bakarak konuşalım.
gözler gibi kulaklarımızı da kaçırmaksızın,
gardı alınmış dinlemelerden,
radarı açılmış duymalara ulaşalım.

yarın sakin olalım.
gerçekten ölmeyiz.
gerçekten oluruz.

NAİM KAYA

4 Ekim 2014 Cumartesi

YORGUNUM

O kadar yorgunum ki;
Hasat zamanı toprak,
Eylül sonunda yaprak,
Ya da postalı yırtılmış
Savaş ortası tutsak..
Var sen anla ruhum,
Ki o kadar yorgunum.
Huysuz ihtiyar bir sızı,
Ağrıyor artık yaşamak..

NAİM KAYA

10 Eylül 2014 Çarşamba

KAÇIŞ

İnsan hep kaçarak yaşıyor aslında.
Peşi sıra kovalayan onca ızdıraptan,
Daha hızlı koşabilmek kaygısıyla uyanıyor sabaha..

Öğlene doğru bir arayış süreğenidir başlıyor.
Kimisi yapay bir liman buluyor uyuşturucuda,
Kimisi birey oluşunun ilânı mahiyetinde azılı bir taraftarlıkta..
Bazısı ilim-irfanda, sararmış kitap sayfalarında arıyor
Bazısı kutsalların arkasına sığınarak kaçıyor.
Kimisi kolaya kaçıyor, kendinden kaçıyor,
Bazısı zoru seçiyor, kendine kaçıyor..

Ay akşam üzerini üzerimize üzerimize aydınlatırken,
Bu kez de gökyüzünü karanlık bir sorgulamadır kaplıyor.
Bütün gün kaçan, kovalanan, arayan, sığınan bünyelerimiz,
Biraz daha yalnızlaşmak,
Ve daha fazla Tanrı'ya inanmak için,
Gecenin alabildiğine toprağa değmesini bekliyor.

Finalde uykuya yenik düşen bedenler,
Yastığın en soğuk yüzüne sığınarak kaçıyor..
Velhâsıl daima kaçıyor,
Haybeye arıyor,
Mütemadiyen sığınıyor..

Bir ömür, birey olmanın doğum sancısıyla geçiyor...

NAİM KAYA

ÇEHRELER

Bir insanı net bir şekilde tanımak,
Yüzündeki şifreyi çözmekle ilişkilidir.
Sahibine ait her sır, direk simâsına gizlenmiştir.

Öyle yüzler vardır ki mesela, huzur taşır.
Kaşlar birbirine en mülayim şekliyle mesafelenmiştir.
Arasına hamak kurup uzanmak,
Ve iki yanında yakamozlar saçıp parıldayan
Bir çift gözün manzarasıyla tüm geçmişini unutmak ister insan.

Bazı yüzler nefret barındırır.
Burun delikleriyle solumaktan bütün gökyüzünü
Ağzından tek nefeslik hoş kelam çıkarmamaktadır
Tebessümün dahi yanağında açtığı çatlaktan,
Dışarıya buram buram riyâ  sızmaktadır.

Küstah suretler vardır sonra,
Hiçbir Dostoyevski kahramanı kadar masum değildir,
Benizleri solgun, yüzleri ablak değildir onlar gibi
Ancak şakaklarında cehalet damarları belirmiştir
İnsana tepeden bakarken zorla,
Boyunları bir hindininki kadar esnemiştir.

Bilgelik saklayan yüzler vardır.
Alnında dünyayı çevreleyen paraleller kadar heybetli,
Ve bir o kadar da tevazunun tanımı çizgiler taşır.
Düşüncenin çattığı kaşlar, nefretliden farklıdır
Çenesini kaşımaktan aşındırmıştır.
Burnu bir küstahınki gibi değil,
Hayatın kokusunu çekmek adına kalkıktır.

Yüzler insanoğlunun en mahremiyetsiz şifreleridir.
Çözenleri ise çetrefilli bir hayat beklemektedir
Onlar artık dünyanın hem en yalnızıdır,
Hem de hiçbir zaman yalnız değillerdir.

NAİM KAYA

7 Eylül 2014 Pazar

ÇİFT OLMALAR ÜZERİNE

..."İlk taşı en masum olanınız atsın." Hz İsa

Öncelikle efendim,
Bu bir kıskançlık manifestosu değildir.
İsteyen bir nevi,
Estetik kaygısı da diyebilir.
Velhâsıl, bütün ızdırabım
Acayip "çift olmalar" üzerinedir.
Birbirine sonradan tutkalla yapıştırılan
Bir sehpa ile bacağı gibi eğreti duran,
Şu "ha kırıldı ha kırılacak" çift olmalardan..

Sanki sevgili tercihlerinizi de
Merkezî yerleştirme yöntemiyle,
Ösym yapmış gibi bugünlerde.
Öylesine, bir yer gelsin de,
Neresi olursa olsun fikriyle
Hiç sevmediği bir şehirde
Hiç istemediği bir bölüme
Zorakî okumaya gitmişçesine...

Onlar ki birbirleriyle
Bir Van Kedisinin gözleri gibi
İki ayrı şahanelik de teşkil etseler,
Gel gör ki yan yanayken
Hep başka başka renkteler.
Allah'ın yaratırken sanki
Bununla bu birlikte olmasın diye,
Elinden geleni yaptığı her bir kişi
İtinayla bulmuş gibi birbirini.
İlişkiler ilişki değil,
Celtic-Glasgow Rangers derbisi!..

Anlamsız bir şüphecilik,
Mantık dışı komplo teorileri,
Ve paranoya başlangıcıyla,
Tüketmeye programlanma hali...
Birlikte verilen pozlarda bile sanki,
İşkenceyle gülümsetilmiş gibi bir tanesi.
O kadar plastik, ve o kadar sentetik,
Ve bir o kadar tutkusuzluk timsâli...

"Caddeye doğru döndüğüm an,
Birbirinden haberi olmayan
Birbirine benzer insanların,
Yanlış seçimlerinden üryân,
Kafası karışıklar ordusuyla karşılaştım.
Gözlerimi karartıp aralarından geçerken,
Beni yadırgamayışlarına şaşırdım.

Herhangi birinin elinden,
Herhangi birini tutup götürsem
Sanki teşekkür edilecek gibiydi.
Şehre akşam inmişti.
Caddeye insan istiflenmişti.
Birbirini tamamlayanlar
Henüz tanımamıştı birbirlerini..."

NAİM KAYA

HAYBEDEN RUBAİLER


1)
Aman birileri gelir de şimdi,
Bir bardak çayımızı içer diye mi
Herkes bu karanlık evlerde,
Sessizce oturuyor geceleri?

2)
Bırakmamakta ısrarcısın değil mi?
Her gün kandırmayı kendini.
İçten içe nefret kustuklarına
Tebessüm ettirmekten çehreni.

3)
Köprüde ölümü tadacaktım
Ki yükseklik tutmasaydı
Yemin ederim atlayacaktım
Su buz gibi olmasaydı.

4)
Tıka basa yemekten farklı zihniyetleri
Ağzına kadar başkalarıyla dolmuştu
Ancak kusarsa kendisi olabilecekti,
Ah bir kusabilseydi içindekileri.

5)
Kalabalıktık, çoktuk
Güzel güzel gülüyorduk
Birden ağlamasam iyiydi
Belki kimse gitmezdi

6)
Geçmişte yaşarken bugünü,
Geleceğim de olmuş geçmiş.
Kaybettiklerimle açılan gözlerimi,
Kazandıklarım kör etmiş.

7)
Yarına doğru gidiyorken
Kendimi dünde buldum.
Dünde neyi unuttuysam,
Bugün ona koşuyordum.

8)
Bana sunulan okyanustu,
Ben bir avuç su aldım.
Hep cevaplar beklense de,
Zaten ben bir suâldım.

9)
Yaratım sürecini bir nebze
Tamamlayamayan her beşer
Kendisini Tanrı'dan bile
Daha fazla Tanrı zanneder.

10)
Bizim birbirimize anlattıklarımızdan,
Kimbilir kimler birbirine bahsetti.
Dem vurduk birbirimizin tek olduğundan
Kimbilir başka yerlerde bizden kaç taneydi.

NAİM KAYA

O KADAR KONUŞUYORUZ Kİ

O kadar konuşuyoruz ki, 
Koca koca ağızlarımızı gevrete gevrete..
O kadar konuşuyoruz ki, 
Tıka basa yemekten, 
Davul gibi olmuş karnımızı titrete titrete.. 
O kadar çok konuşuyoruz ki, 
Nefretten sarkmış yanaklarımızı şişire şişire..
O kadar konuşuyoruz ki,
Kinden, fitne fesattan, 
Feri kaçmış gözlerimizi belerte belerte.. 
O kadar konuşuyoruz ki,
Yalan yanlış, sorgusuz sualsiz duyumlarla,
Pislik içinde kalmış kulaklarımızı seğrite seğrite..
O kadar çok konuşuyoruz ki,
Bilgisizliğimizin acınılasılığını
Küstahça bastırdığımız burunlarımızı dike dike..
O kadar konuşuyoruz ki,
Kullanmadığımız beynimizin eforunu,
Çekiştirmekten sünmüş dilimize yükleye yükleye..

O kadar çok konuşuyoruz ki,
Hiçbir şeyden bahsetmiyoruz,
Hiçbir şey anlatmıyoruz,
Hiçbir şey anlamıyoruz..
O kadar çok konuşuyoruz ki,
Konuşuyoruz babam konuşuyoruz!


NAİM KAYA

SEN HAK EDİYORSUN

Sen hak ediyorsun kaybetmeyi teyzecim,
Hak ediyorsun.
Doksan yaşına gelip de 
Kırışmış dudağına kırmızı ruj sürmeyi,
Kabarmış saçlarınla meydanlara inip,
Elinde kağıttan bir bayrakla yuuh çekmeyi,
Cumhurlyet kadını olmak zannettiğin için.
İnandığın değerleri fikirden yoksun bırakıp
Hep bir kutsalın arkasına sığındığın için
Hak ediyorsun kendini yeyip bitirmeyi,
Hak ediyorsun...

Sen hak ediyorsun ötekileştirilmeyi amcacım,
Hak ediyorsun.
Alışkanlık ettiğinden öfkeni korkunla sindirmeyi,
Veya hakkı haykırmak için,
Beklediğinden emekliliğini.
Ancak güçten düşüp işe yaramaz bir ölü hükmündeyken,
Bükülmüş belinle konuşup durmayı marifet sandığın için.
Yaşlılığın egosantrisinde boğularak,
Hor görmeye devam ettiğin için gençliğin bilgeliğini.
Hak ediyorsun tepene tepene indirilmesini,
Hak ediyorsun...

Sen hak ediyorsun saygıda kusur görmeyi sevgili hocam,
Hak ediyorsun.
İlmini, ideolojinin önüne geçiremediğin için,
Çifte standart denilen ekmeğin,
En kıtır yeriyle doyurduğun için birilerini.
Ve daha başka birilerinin,
Hunharca görmezden geldiğin için emeklerini.
Esiri olduğundan önüne dizilmiş sıfatların,
Ve okşandığından nefsin her kelamıyla dalkavukların
Sen hak ediyorsun hafızalardan kaybolup gitmeyi,
Hak ediyorsun...

Sen hak ediyorsun bir karaktersiz olarak yaşamayı abicim,
Hak ediyorsun.
Şiar edindiğinden kendine güce tapınmayı,
Tırmalayıp duranın sırtına basarak tırmanmayı.
O en tepeye varmak adına,
Bilmeden aslını astarını, sorgulamadan kara çalmayı,
Sırt sıvazlamayı, el-pençe divanı, yalakalığı,
Her yolu mübah gördüğün için kazanmanda.
Sen hak ediyorsun asalakça yaşamayı, silikçe yok olmayı,
Hak ediyorsun...

Sen hak ediyorsun terk edilmeyi bebeğim,
Hak ediyorsun.
Sevmediğin için, sevilmediğin için değil,
Güvenmediğinden, güvenilmediğinden değil,
Maddiyatçılığından, maneviyatçılığından değil,
Hep daha fazlasını, daha farklısını istediğinden değil,
Aklı bir karış havadalığından hak ediyorsun bunu.
Erdemsizliğin cazibesine tutkun olduğun için,
Belki de sıradan bir vurgunluğa
Değişildiği için bütün gelmişin geçmişin.
Hak ediyorsun yerle yeksân olmayı,
Hak ediyorsun...


NAİM KAYA

O KADAR ÇOK..

O kadar çok hiç kimseye ihtiyacım yok ki,
O kadar çok kaybedecek hiçbir şeyim yok ki,
O kadar çok beklentisizim ki dünyaya dair.
Yalnız doğdum yalnız savaşıyorum,
Ve bir gün korkmaktan korkuyorum.

NAİM KAYA

ÖLÜMÜM

Hiç ölmemiş gibi yaşıyorum,
Sanki hiç yok olmamış gibi..
Oysa ben bir vakit,
Öyle bir öldüm ki
Hiç kimse fark etmedi.

NAİM KAYA

FİTNECİ KEŞİŞ

Yolun dahi eğrisi hoşuma gidiyor bu günlerde.
Komik geliyor artık bana, 
Ah eden bir mazlum bile... 
Gözü yaşlı anne,
Ağlasın be sana ne? 
Birileri mi ölüyormuş bir yerlerde,
Zorlama bir espri zannediyorum. 
Sırf tepkimi koymak için onca renge,
Çürük portakal rengi hayaller kuruyorum.
Ancak damarlarımda gezen fitneci keşişle,
İçimi aydınlatabiliyorum...

NAİM KAYA

HEP

Hep bir geride kalmışlık hissi, 
Hep bir yetişme yakalama telâşesi, 
Hep bir kaynaşmışlara alışma evresi...
Dünya'ya ek kontenjanla yerleşmiş gibiyim.

NAİM KAYA

29 Mart 2014 Cumartesi

BAŞLIKSIZ ŞİİR - 3

        şu havalarda bırakın bari,
      fazladan buz etkisi yaratan 
      psikolojik harpleri, soğuk savaşı.
    
      az üşümek,
      ve doğal gaz faturasından yırtmak için, 
      içinizi ısıtan insanlarla geçirin kışı..

      NAİM KAYA    

BAŞLIKSIZ ŞİİR - 4

     biraz daha baksam görebilirdim..
biraz daha koşsam yetişebilirdim..
biraz daha uzansam tutunabilirdim..
biraz daha anlatsam dinlenebilirdim..
biraz daha bağırsam duyulabilirdim..
biraz daha çalışsam başarabilirdim..
biraz daha dokunsam hissedebilirdim..
biraz daha düşünsem anlayabilirdim..
biraz daha yaklaşsam dokunabilirdim..
biraz daha savaşsam kazanabilirdim..
biraz da burun farkıyla kaybettim..

karambol hiç de adil değilmiş hocam,
bütün golleri kontrataktan yedim..

     NAİM KAYA

ÇIKARIM

        o kadar kapalıydı ki, bir ben bulamadım çıkarım,
ve o kadar uzaktaydı ki gökyüzü, yoktu ondan çıkarım..
çıkarım; dokunmak için sırra, zerreye, dağa tepeye çıkarım,
bir kayboluş benimkisi, yoldan da çıkarım, doğru yola da çıkarım..

     NAİM KAYA

BAŞLIKSIZ ŞİİR - 2

        aynı otobüste yolculuk yapıyoruz;
 biz cam kenarı müdâvimleri,
 ve siz koridor mağdurları..

 çok normal değil mi?
 birlikte gördüklerimizin,
 bu kadar başka şeyler olması..

      NAİM KAYA

BAŞLIKSIZ ŞİİR

ıssız bir adaya düşersek şayet,
yanımıza üçten fazla şey alalım!
maksat sınırlar ortadan kalksın..

ve artık bir yarışta ikinciyi geçen at,
mümkünse birinci olsun!
yeter artık kafalar karışmasın..

NAİM KAYA

18 Mart 2012 Pazar

AŞIK OLURUM

ben aşık olurum..
önce bir beden görüp,
sonra ruhuna mest olurum..

aşık olurum ben..
kendimi kaybederim,
beklemem kendini kaybetmeni senden..

ben aşık olurum..
yürümek içindir bu bazen,
yalnız yürürsem kaybolurum..

aşık olurum ben..
mükemmel değilsindir çünkü,
haz duyarım kendini mükemmel hissedişini seyretmekten..

ben aşık olurum..
bir kadına daha başka ne olabilirim ki?
köle olamam, efendi olamam, dost olamam, aşık olurum..

aşık olurum ben..
vardır geçerli bir sebebim elbet.
sorgulanması değil, vurgulanmasıdır beni ilgilendiren..

ben aşık olurum..
herhangi biri anlayamayacağı için bunu,
gider bir evvel zamanda aşık olmuşa vurulurum..

aşık olurum ben..
zorla gelen bir karşılığı beklemem,
kalbe kurulmuşun tahtına göz dikmeden..

ben aşık olurum..
bir tane hayatım var çünkü,
bir tane hayatı kendime az bulurum...

NAİM KAYA

BAŞLIKSIZ ŞİİR - 1

benden nefret edene meylimdir
bugünlerde şu acayip sevgim..
en sevimli türkü oldu dinlediğim,
kulağımı delip geçen küfürler…
kaybolmaya yüz tutmuş tebessümüm..
asık bir suratın gölgesinden,
kararmış çehreme akseder..

belki bir yalan bozmaz ama,
dürüstçe yaşama yeminimi..
her eli dürüstlükle kaybetmek,
kaçırır oldu bütün şevkimi…
söyler misin bana,
nasıl dinlerim artık o en erdemliyi?
tüketilen onca hoş kelam
dolduramamışsa küçücük bir zerreyi..

kimse inandırmaya kalkmasın beni,
duyguların saflığına…
hunharca kandırdığına verdiğini,
veremiyorsan gözünü kaçırdığına..
hissiyatı aşmışsa gurur,
öfke iyi niyetten beslenir olmuşsa..
yüceliğini aşkın,
berraklığını masumiyetin,
anlatıp durmasınlar artık bana..

ilk defa duyduğumuz ses bile
kalbimizi heyecanlandırmasın..
hayatta ne var, ne yoksa
hepsi bir anda sıradanlaşsın..
ne göz göze bakmanın tadı kalsın,
ne diz dize oturmanın..
haydi hep beraber
bir şeyler arayıp duralım..
biraz da kendimizi bununla oyalayalım
ne olduğunu bilmeden aradığımızın…

NAİM KAYA

6 Mart 2011 Pazar

DURMA ÇOCUK

Yaz be çocuk
Kim karışır sana?
Aşk deme, ayrılık deme ama acı de, savaş de!
Kimin canını ne, ne kadar acıtırsa acıtsın,
Kim ömrünü neyle harcarsa harcasın.
Sen yoksulluk de, hastalık de!
Onlar dost kazığı desin, aldatılma desin
Sen: 'En büyük acımız bu olsun' de
Bırak Paris'te aşk başka olsun,
Sen Pakistan'da lapa ye...

Çiz be çocuk
Bağlasalar da, kolunu da kırsalar, yaz, çiz!
Kalemin namlusunda olsun parmakların
Kurşun girmese de şekil bulsun suratlarında!
Sen yeter ki yaz, çiz
Arkadan saplanan sahte acıları bırak
Sen gözlerini yakan gerçek acılara yaz!
Kırmızı olmasa da kan, mavi olmasa da gökyüzü çiz…

Kalk be çocuk
Ölüm marşı çalan saatini artık erteleme
Yeter bu kadar tembel duruşun!
Hadi nöbet değişimi yap Filistinle
Sen kalk savaş, birazda onlar uyusun...

NAİM KAYA

1 Mart 2011 Salı

ÖZGÜRLÜĞÜMÜZ

Daha küçük bir çocukken kucakta bile duramazdık,
Çünkü sıkıca bağlıydı bizi tutan eller.
Sonra terbiye adı altında masumlaştırıldık,
Kilitlerimiz önce vuruldu, atılırken temeller.

Sanki hayâli kazıklara, gizli zincirlerle bağlıydık
Ne yana yönelsek, çıkış noktasına çevirdiler.
Ense yakamızda ki parmaklarla çakılı kaldık
Olduğumuz yerde koşturdular, ilerletmediler.

Yuvasının ağzını kapattığımız karıncalardan anlamalıydık
Toprağı doldurdukça nasıl azimle deldiler.
Biz onların yanında kafese tıkılmış sefil kuşlardık
Özgürlüğümüzse ancak kabımıza konan yemler..

Öğretmek miydi okuldaki amaç, resmen moronlaştırıldık
Meşgul etmek için genç beyinler biriktirdiler.
Çevrilen surlar yetmedi, birde üzerine onca parmaklık
Başımıza da âlim denilerek, ideoloji diktiler..

Kişisel geliştirilmek vaadiyle kendimizden uzaklaştık
Ruhumuzu kelepçeleyip, üzerine para ödettiler.
Özgürlük arayışımızı daha ilk hecesinden bıraktık
Öz’ümüzü yok edip, sahte kimlikler verdiler..

NAİM KAYA

HAYAT MI?

Anlamını arıyorsun hayatın,
Okuduğun her yeni kitapta
Oysa hayâl dolu başka bir aklın
Korsan baskısı oluyorsun bir anda..

Tanımını mı arıyorsun yoksa düzenin?
Dur bakalım, bir fikrim var gibi..
Hayat.. ımm hayat..
Duvarda ki resmi taşıyan bir çivi!
İtirazı olan varsa beri gelsin.

NAİM KAYA

YALANLAMA

Şiddetli bir fırtına kopsa yakınlarında
Esen yeldir derler sana, aldırma.
Bahçen, bağın, evin, yurdun yansada
Candan yeğ mi bırak suyu derler, saldırma.

Çalış, üret, yüksel bakalım var mı artık dost sana
Bilirsin entel olur yaftan, susarsın en dallama!
Bırak büzme ağızları, torba değil neyl’olsa
Tebessümün açtığı yanakları, kinle gerilir aslında!

Nefret pek aşikardır, masumken suratlarında
Ardında gezerler, düşen hataların kapmak amacıyla
Bir de sen düşmeyegörsen, işitirsin er zamanda
Dost, kusurlarından taht yapmış kibirle oturmakta..

Akıl ne eylerse, kalptende o geçmez amma,
Sen iyilik düşünsen, dost minnet bulur sanma
Garez taşımaktan gülümseyen derilerin altında
İnanmazlar, umursuyormuş gibi gözükselerde sana

Acısını çektikleri hep, düşürdükleridir ayağa
O yüzdendir inanmayışları aşka, sevgiye, dostluğa
Dilleri başka kelam söyler, bakışları bir başka
Hayata küfredenlere söverek biter bu yalanlama!

NAİM KAYA

11 Aralık 2010 Cumartesi

NEFRETNAME

Laftan tövbe anlamazlar
Bön bön yüzüne bakarlar
O kadar boştur ki onlar
Konuşurken yankı yaparlar

Kitapla mangal yakarlar
Kalemle dolma oyarlar
O kadar sığdır ki onlar
Alime bilgi satarlar..

Sırf duyduklarını konuşurlar
Gördüklerini anlayamazlar
O kadar kemdir ki onlar
Bakarken verem saçarlar

Komşu açken tok yatarlar
Meteliğe limon sıkarlar
O kadar hindir ki onlar
Uyurken hesap yaparlar

İçkiyle gusül yaparlar
Esrarla tütsü yakarlar
O kadar keştir ki onlar
Yağmurdan sarhoş olurlar

Erkeği cünüptür kadını kokar
Bir ton sabunla paklanamazlar
O kadar pistir ki onlar
Toprak da cesetlerini kusar

NAİM KAYA

18 Ekim 2010 Pazartesi

SUS

Ruhunu yatıştır.
Küfür, kaçıştır..

NAİM KAYA

1 Ağustos 2010 Pazar

YOZLAŞTI(RILDI)N

Kürtajla alınmış bir cenin gibi yok ettin içindeki tüm masumiyeti..
Kalmadı, taptığın yalan değerlerinin hiçbir kutsiyeti..
Defettin ruhundan seni mutlu eden ne varsa, seçtin mahrumiyeti..
Bari iyi rolü yaparak bozma 'tek' dürüst gerçeğini, kalbindeki kötü niyeti..

Gülümsemek bile yakışmaz oldu sana artık, geçtim ciddiyeti..
Aşk, dostluk umurunda değildi belki ama, ailene de değiştin keyfiyeti..
Özgürlüğü ağzına sakız ederek sildin tüm değerlerine teslimiyeti..
Bari mesafeler koy arana insanlarla da yavanlaştırma samimiyeti..

NAİM KAYA

14 Nisan 2010 Çarşamba

YALNIZ YALNIZLIK

Bu gürültüde ne acaba karmakarışık?
Birisi bana sesleniyor galiba!
Kulak veriyorum, bu yine 'ben'im sesim..
Yeter artık! Uzak dur benden yalnızlık
Deyip sineme çekiliyorum..

Bu kezde içimden bir yerlerden,
Sesler geliyor yine yanık yanık..
Bu bir cenaze namazı olmalı!
Kimbilir yine hangi 'ben'i kaybettim?
Ama almazki daha başka bir naaşımı,
İçimde 'ben' gibi yalnız kalmış mezarlık...

NAİM KAYA

20 Mart 2010 Cumartesi

ANNEME..

Her şair annesine bir şiir yazar dediler,
Ancak ben ne bir şairdim;
Ne de annemi anlatabilecek kelimelere sahiptim..

Hem bir anne niye anlatılırdı ki?
Beni dokuz ay karnında taşıdı diye mi?
Yoksa sayemde aşerip yemediğini bırakmadığı için mi?

Ne yani, taşımak çok mu zordu karnında?
Bende her gün 3 kilo çantayla okula gittim!
Hem de bir lokma bir şeydim,
Bir anne kadar güçlü de değildim..

Sonra doğma sürecim varmış bir de.
Kadın, en yakın bu anda olurmuş ölüme,
Aynı zamanda bir o kadar doğacak olan bende..

İlk sütünü verdi hemen, telaşla, aceleyle
Her hatamda haram etmekle korkutacağı silahını ilerde!
Ne yapabilirdim ki, uzun yoldan gelmişim, içmişim tek nefeste..

Hastalıklar başlamış sonra, zayıf kalmış bedenimde,
Uyumamış annem gecelerce, biliyor ki hata kendisinde!
Ama ben mi dedim, soğukta üstümü değiştir diye!

Yasaklar, sınırlamalar başladı akabinde..
Kırdığım bir vazoda yediğim iki tane sille!
Peki vazo beni kırsa? Kaldırılacak sadece düştüğü yere..

Yemek yedirirken ki davranışlar bir de,
Bari dudaklarımı sabunlu bezle bastırarak silme!
Ağzımdan çıkanı sen niye yiyorsun be anne,
At çöpe, bir kaşık yemekle batılmaz merak etme!

Sokakta oynarken dizimi parçalardım düşünce..
Zaten acıyor, birde bu yüzden attığın dayak niye?
Hem okula da artık sen götürmesene,
Rezil oluyorum, adım çıktı ‘süt kuzusu’ diye!

Kocaman çocuk oldum hala yıkıyorsun beni sürte sürte,
Sıcak suyu anladım, temizler ama tası kafama geçirme!
Garezin mi var bana, kurularken bari kulaklarımı delme,
Kazaklarım boynumu kesti, diktiğin üçüncü sınıf yünle..

Ya anne! İşte böyle..
Sakın hakaretler yağdırdığımı düşünme,
Beni böyle sana karşı sitemkar görünce..
Gurbetteyim şimdi, hasretim saçının tek teline,
Kabulümdür, olsun önümde, hatta bir tas yemeğin içinde..

Biliyorum şimdi yediğim her tokadın amacı niye?
Atacağım adımlara bir tüyoymuş onlar ilerde!
Dedim ya anne, seni yazacak kelimelerim yok diye,
Çocukluk düşüncelerimdi onlar, nasıl anlatırdım ki küçük beynimle?

O saf körpeyi affet şimdi, bak büyüdü de iyice,
Bırak verdiğin emekleri, takılma artık içtiğim süte,
Senden gelen her şey biliyorum ki benim lehime,
Helal et hakkını anne, yediğim tokatların bile…

NAİM KAYA

12 Mart 2010 Cuma

İNZİVADAYIM

Ruhlarına isyan mersiyeleri düzenlere inat;
Bahtiyar sebeplerle felsefemi kurmaktayım!

Ne herhangi bir ideolojiye sadakat,
Ne de bir propagandaya sloganlar yazmak;
Sadece münzevi adamda sessizliği tatmaktayım…

NAİM KAYA

BENİM GECEM KAPKARA OLMALI

Şükür battı güneş nihayet kararttı sokaklarımı
Ama böyle olmaz, kapatın o sokak lambalarını
Kapkara olsun istiyorum bu gece yarısı
Mümkünse yıldızlar, kepenklerinizi indirin
Hey tinerci çocuk! Söndür çabuk o sigaranı!
Geceme zerre kadar ışık girmesin..

Ben zaten esmerim, engel değilim geceme
Bu kaldırım taşlarını da siyaha boyamalı
Tek bir parıltı olmamalı, gecemin özünde.
Kediler, köpekler gözlerini kapatmalı,
Mümkünse siyah olanları gezinsin gecemde!
Gündüzün aydınlığını bozan, tek bir kare gölgeyse,
Değmesin geceme bir damla ışık bile!

Göz gözü görmesin, ten teni seçemesin,
Atılan adımlar sadece sesinden belirsin.
Dumanlar! Grilikte neymiş? Tüterken siyah giyin!
Ağaçlar, evler, çöp kovaları biraz ciddileşin,
Parçası oldunuz artık gecemin, haddinizi bilin!

Siyahın ağırlığını taşıyamayacaksınız bulutlar,
Siz bu yolda yürüyün, gün ışıyıncaya kadar,
Bedenim sizin yerinize eser, gürler, yağar!
Bu gece haftalık iznini kullan sende hadi Ay,
Biz bize kalalım artık ben, yollar ve karanlıklar…

NAİM KAYA

O MEÇHUL'E

Seni anlatmak için mükemmellikler arıyorum..
Ancak ne tabiat, ne hayal nafile, bulamıyorum.
Biçare doğa, ben hasta, kalem kağıt doktorum,
Gözlerinin karasını geceye soruyorum…

Yollar, kilometre taşları ve ben yılgınım.
Görüş menzilimde seninle sınırlıyım..
Yol boyunca kokunla sarıldı etrafım,
Tenine ulaşmak için buğday tarlasındayım…

Artık tükendim, kalmadı hiç takatim.
Nerdeyim, neyim, kimim ve niyeyim?
Ruhuna varmak için ruhumu vereyim,
Gamzene gömüleyim ve sen güldükçe daha derinlere ineyim…

NAİM KAYA

ÇOCUKLUĞU YAŞAYABİLME SANATI

Bir kış gecesi geldiğimde dünyaya;
Mutluydum belki de, bakmayın ağladığıma.
Hisseden bir beden, düşünen bir beyin,
Yetmişti, insan sıfatıyla bu Han'da kalmama.

Pervasızca, acımasızca büyüdüm.
Ben aptal mıydım: 'Dokunma, kıracaksın!' nidalarına,
'Yaklaşma, yanacaksın!' çığlıklarına aldırmadım.
Ama hayır; aptal değil, çocuktum...
Çocuktum ve mutluydum!
Annem Kraliçe Elizabeth, babam Kral Henry değildi belki,
Ama mutluydum...

İki odalı evimizi değiştirir miydim Windsor Sarayıyla?
Dar sokaklı mahallem daha müthiş değil miydi Kraliyet Köşkünden?
Ve hangi prens yaşadı bu dar sokaklara iki taşla kale kurup, futbol oynamanın dayanılmaz zevkini?
Hangi futbol yıldızı maçın son düdüğü 'Akşam Ezanı'yla kan ter içinde evine koştu?
Söyler misiniz bana, köşkünde oturup Fransızca öğrenmek mi,
Yoksa sokak sokak dolaşıp, küçük terbiyesizlikler taşıyan argolar öğrenmek mi daha eğlenceliydi?

Sanmıyorum hiçbir armatör çocuğunun zehir kamyonetinin beyaz dumanları arasında koştuğunu,
Ya da zorla yedirilen sosisli sandviçin,
Oynamaktan yorulmuş bünyeye balkondan sarkıtılan salçalı ekmekten daha lezzetli olduğunu...
Süpermarkette parasını mecburen ödediğimiz en kaliteli gofretler,
Vermedi, Bakkal Necmi'den 'amca akşam babamdan alırsın' diyerek beleşten yediğimiz üçüncü sınıf gofretlerin tadını...
İkinci golden sonra dikenlerin azizliğine uğrayan plastik toplarımız,
Küçülünce daha iyi oynanır oldu.
Hem zıp zıp zıplayıp, sağa sola kaçmıyordu.

Eve pis pasaklı gelipte sırtıma yediğim terliklerin acısı,
Eminim, bir dadının hafif tokatından daha az acı veriyordu.
Çünkü terlik annemin ellerindeydi.
Bugün sırtımı terlikleyen el, yarın sıvazlıyordu.
Ve ben o dayağı hiç yememiş gibi oluyordum.
Ama hangi veliaht dadısından yediği tokatı unutuyordu?

Mahallemin okulu, arkadaşlarım ve kapı öündeki Tantunici Amca...
Senden çok özür dilerim, 50 kuruşa sattığın tantunilerin kedi eti olduğunu düşündüğüm için.
Çünkü biliyorum artık o tantuniler, kokoş okulların 2 liralık tostlarından daha besleyici...
Ve özlüyorum...
Tıka basa dolu belediye otobüslerinin arka beşlisini,
İkiye katlanmış okul defterlerini, şakalaşmaları, gülüşmeleri
Daha mutlu olmaz mı insan bu havasız otobüste,
Asık suratlı şoförüyle klimalı özel otosunda okuluna giden sosyete çocuğundan...

Ey çocukluğum! miladın nede çabuk doldu.
Yaşanmışlıkların bıraktığın en büyük armağan.
İyi ki küçük bahçeli bir evimiz oldu;
En azından sokakta bulduğum yavru köpeğe kulübe yapabildim tuğladan.
İyi ki samimiyetine doyulmaz arkadaşlarım oldu;
En azından zillere basıp kaçtık ve birbirimizi asla satmadık.
İyi ki birden çok kardeşim oldu;
En azından yediğimizi, giydiğimizi paylaştık.
İyi ki bolca komşum, akrabam vardı;
En azından bayramlarda bolca para, şeker topladık.
Ve iyi ki dünyaya bir kış gecesinde, zorluklar içinde geldim
En azından nasıl mutlu olunur, onu öğrendim...

NAİM KAYA

FAHİŞE HAYAT

Saat 12 olmalı, yine kaldırım taşları üzerindeydi.
Kimbilir bugün yine kimlerin gezindi eşsiz bedeninde eli
Buğulu camlardan görebildiğim soğuk çehresi,
Biraz olsun aydınlattı geceye inat karanlık caddeyi…

Saçlarına dikkat kesildim bir an, dağılmıştı
Sanki her bir tel, nasırlı bir parmağın yansıması
Ruhunu ayaklar altına serdiği kırmızı halısı
Son kez sevişmek istiyordu onunla kaldırım taşları…

Kalktı, yürüdü, sendeledi ansızın!
Söyleniyordu galiba: ‘fahişe, geçmez bu ağır sızın’
Bir dost türküsü değil, bari bir kedi mırıldasın,
Düştüğü bu bataklıktan pençeleriyle kurtarsın..

Sokak lambalarına karşı sigarasının ateşi,
Ne de asil duruyordu kalçasından kaymış kemeri
Tenini okşayan sinsi rüzgarın üfleyişi
Hatırlattı fahişeye o ilk sahte sevişmeyi..

Bacaklarındaki morluklardı işinin kutsi damgası
Kızarmış gerdanına taktı hayat vazife nişanını
Sayısı meçhul dokunuşlar aşındırırken sırtını
Geceler verdi ona kimliksiz hiçlik kartını..

Yavaşça uzaklaştı ve kayboldu önünden penceremin
Artık duyulmuyordu o sert melodisi çizmelerin..
Düşündüm de ne farkı var benden bu fahişenin?
Ruhumu satmışım düzene vereceği üç kuruş için…

NAİM KAYA

BİRAZ DAHA MI KONUŞSAM?

Ne beni sevenlerin kıymetini bildim,
Ne de ben sevmeyi becerebildim..

Ne dost dediklerimin arkasında durdum,
Ne de arkasında durduklarıma dost oldum..

Ne anneme şefkat gösterebildim,
Ne de şefkatli annemin hakkını verdim…

Ne babamın layıkıyla oğlu oldum,
Ne de iyi bir baba olacağım doğduğunda oğlum..

Ne ait olduğum hayatı yaşamaya çalıştım,
Ne de yaşadığım hayatı kendime ait kıldım..

Ne Tanrı’nın istediklerine uydum,
Ne de isteklerimle Tanrı’yı yordum..

Ne her günümün aynı olmasından bıktım,
Ne de aynı günde farklı bir ben yarattım..

Ne çok sustum, sessiz çığlıklara boğuldum,
Ne de artık ‘biraz daha konuşsam’ diyorum..

NAİM KAYA

KARA'YA

Karanlık bir gecede attı kendini sonun başlangıcına.
Tek çocuktu,yıllar sonra olmuştu babasının büyük arzusuyla..
‘Aslan oğlum benim 17’sinde evereceğim onu’ diyordu,
Kırmızı örtünün altından bakan, doğduğu gece kadar kara çocuğa..

Ailesine acımadan büyüyordu bu kara çocuk.
Sanki ilerisine bir mesaj yollarcasına, insafsızca..
E tatlıydı ama, ne de olsa çok küçük.
Ama solgun yüzü, bitmeyen hastalıkları bezdiriyordu ruhunu
Yurdunun en köhne mahallesinde yetişiyordu..

Yatarken olay kalkarken olay, alışmıştı silah sesine,
Babası çıkarken bahçe kapısından hızla,
Patlayan iki el kurşun sesi ürkütüyordu onu, ama korkutmuyordu.
Çünkü biliyordu ki babası dünyanın en cesuruydu!

O günlerde molotof kokteyli nedir bilmiyordu
Ta ki bahçelerine atılan parlak patlayıcıyı görene kadar..
Onun karanlıkta ışıklar saçan sinsi gürültüsü
Oyun gibiydi ‘hadi bir tane daha gelsin’ diyordu.
Ve bir teneke çarparken tüm sertliğiyle bahçe kapısına
Elinde tüfekle gördükten sonra annesini,
İşte o an sevmemeye başladı nevruz gecelerini,
O an yemin etti ömrü boyunca koruyacağına annesini..

Evet, ülkesinde yaşıyordu kendi topraklarında,
Ama neden o kadar uzaktı bu coğrafyaya..
İlk kavgasını da olgunlaşmamış milli duygularıyla yapmıştı,
Çıkacak küçük çaplı harpten habersiz..
Ne kadar büyük bir insandı şu babası,
Yalnızdı, kendisi ve Kafkaslardan bir parça hanımı!
Ve ikinci bir yemin daha etti o gün, babası gibi olacağına..

Kurşunun çıkarılışını izlemişti babasının kasığından.
Dikkat etti, tepkisizdi babası!
Çocuk bünyesinde hayal etti soğuk kurşunu, sıcak kanı,
Şimdi kim bilir ne kadarda ağlardı…
Neden herkes düşmandı bu yiğit, melek gibi adama,
Ne istiyorlardı bu cesur yürekten yıllarca?

Büyüdükçe anladı yalnızca istenmediklerini o teksasta!
Göç ederlerken kamyon üstünde birkaç köy uzağa,
Yaşından fazlasını öğrendiğini anlamıştı acımasız hayatta..
Yalınayak, burnundan sümük eksik olmayan bir çocuk değildi onun özü,
Ama öyleydi küçüklüğü, bütün elbiselerine yemek dökülmüştü..

Yeni hayatına bir türlü ısınamıyordu!
Bu sessizlik, bu dinginlik zayıf bedenini kısa zamanda sıktı.
O gürültüye, kurşun sesine, metal sesine alışmıştı.
Artık babasının o kadar güçlü olduğuna da inanmıyordu.
Neden kaçmıştık ki, neden savaşmamıştık..
Annesini de korumak istemiyordu artık!
Çünkü bundan sonra onu kocası korusundu.

Çalışacağım demişti artık amcamda, bırakın beni..
Baba bırakır mı ne de olsa tanıyordu kardeşini!
Ve bir gece kaçtı gitti amcasının yanına..
Seviyordu hem işini, hem amcasını, hem de bu mekanı,
Belli ki sevmiyordu onu hem işi hem de amcası..

14’ünde anlamaya başladığında o zehirli maddeyi
Bırakıp dönmekti tek isteği, hem özlemişti annesini..
İzin verir miydi amca, sonuçta biliyordu bu alemi!
Vaatleri vardı çalışkan yeğenine hiç bitmeyen,
Silah takacaktı beline ‘atta sana, avratta sana ulen!’
Sadece ve sadece artık gitmek istiyordu küçük yeğen...

Ve gün geldi aldılar amcayı da içeri!
Ne kadar gencin çürümesine sebep olmuştu belki..
Artık özgürdü Kara ve düşünmeye başlamıştı her şeyi!
Gençti, yakışıklıydı ve hiç kız arkadaşı yoktu..
Neden bu kadar uzak kalmıştı hayattan ve kendisinden!
Bir an aklına çok küçükken verdiği iki söz geldi;
Annesini sonuna kadar koruyacaktı,
Ve sonuna kadar babası gibi olacaktı!

Üçüncü bir söz daha kaçınılmazdı artık hayatında.
Ve 18’inde bir yaz akşamı, denize etti yeminini,
En azından tuzlu olduğunu bildiği berrak görünen kütleye..
Senin gibi olacağım dedi ey deniz!
Gündüz kendini saklamayan rüzgara karşı sessiz ve sakin,
Gece gizlice esen fırtınaya karşı acımasız ve hırçın!!!

(DOSTUM KARA'YA)

NAİM KAYA

ABSÜRDÜZ

Nöbetleşe bekler hayatımızı gece ve gündüz
Fikirler kilitlenmiş, hayaller dümdüz
Aynalarda gülen bir göz, gönüllerde asık bir yüz
Bedenlerde bahar, ruhlarda ise güz

Sanıyoruzki yaşıyoruz, yürüyen bir ölüyüz
Hırslarımız ve tutkularımızla bütünüz
Üz bu biçareleri gece, üz gün üz
Neden hep keşkelerimize üzgünüz..

Hep inanmışız bu saçmaya 'özgürüz'
Dilin, kulağın, gözün hangisi hükümsüz
Hükmedene cevabımız hep şükürsüz
Cismimiz kalsa neyse, ruhumuz ölümsüz

Kötü bize iyi olsa, biz iyiye kötüyüz
Yüz kere tövbe de etsek vicdanımız yüzsüz
Nefs istesin yeter, dikende sürünürüz
Şimdi ver vesveseni iblis, mahşerde görüşürüz..

NAİM KAYA

28 Şubat 2010 Pazar

Yeni Site

Yeni Sitem hepimize hayırlı uğurlu olsun:))