Bir kış gecesi geldiğimde dünyaya;
Mutluydum belki de, bakmayın ağladığıma.
Hisseden bir beden, düşünen bir beyin,
Yetmişti, insan sıfatıyla bu Han'da kalmama.
Pervasızca, acımasızca büyüdüm.
Ben aptal mıydım: 'Dokunma, kıracaksın!' nidalarına,
'Yaklaşma, yanacaksın!' çığlıklarına aldırmadım.
Ama hayır; aptal değil, çocuktum...
Çocuktum ve mutluydum!
Annem Kraliçe Elizabeth, babam Kral Henry değildi belki,
Ama mutluydum...
İki odalı evimizi değiştirir miydim Windsor Sarayıyla?
Dar sokaklı mahallem daha müthiş değil miydi Kraliyet Köşkünden?
Ve hangi prens yaşadı bu dar sokaklara iki taşla kale kurup, futbol oynamanın dayanılmaz zevkini?
Hangi futbol yıldızı maçın son düdüğü 'Akşam Ezanı'yla kan ter içinde evine koştu?
Söyler misiniz bana, köşkünde oturup Fransızca öğrenmek mi,
Yoksa sokak sokak dolaşıp, küçük terbiyesizlikler taşıyan argolar öğrenmek mi daha eğlenceliydi?
Sanmıyorum hiçbir armatör çocuğunun zehir kamyonetinin beyaz dumanları arasında koştuğunu,
Ya da zorla yedirilen sosisli sandviçin,
Oynamaktan yorulmuş bünyeye balkondan sarkıtılan salçalı ekmekten daha lezzetli olduğunu...
Süpermarkette parasını mecburen ödediğimiz en kaliteli gofretler,
Vermedi, Bakkal Necmi'den 'amca akşam babamdan alırsın' diyerek beleşten yediğimiz üçüncü sınıf gofretlerin tadını...
İkinci golden sonra dikenlerin azizliğine uğrayan plastik toplarımız,
Küçülünce daha iyi oynanır oldu.
Hem zıp zıp zıplayıp, sağa sola kaçmıyordu.
Eve pis pasaklı gelipte sırtıma yediğim terliklerin acısı,
Eminim, bir dadının hafif tokatından daha az acı veriyordu.
Çünkü terlik annemin ellerindeydi.
Bugün sırtımı terlikleyen el, yarın sıvazlıyordu.
Ve ben o dayağı hiç yememiş gibi oluyordum.
Ama hangi veliaht dadısından yediği tokatı unutuyordu?
Mahallemin okulu, arkadaşlarım ve kapı öündeki Tantunici Amca...
Senden çok özür dilerim, 50 kuruşa sattığın tantunilerin kedi eti olduğunu düşündüğüm için.
Çünkü biliyorum artık o tantuniler, kokoş okulların 2 liralık tostlarından daha besleyici...
Ve özlüyorum...
Tıka basa dolu belediye otobüslerinin arka beşlisini,
İkiye katlanmış okul defterlerini, şakalaşmaları, gülüşmeleri
Daha mutlu olmaz mı insan bu havasız otobüste,
Asık suratlı şoförüyle klimalı özel otosunda okuluna giden sosyete çocuğundan...
Ey çocukluğum! miladın nede çabuk doldu.
Yaşanmışlıkların bıraktığın en büyük armağan.
İyi ki küçük bahçeli bir evimiz oldu;
En azından sokakta bulduğum yavru köpeğe kulübe yapabildim tuğladan.
İyi ki samimiyetine doyulmaz arkadaşlarım oldu;
En azından zillere basıp kaçtık ve birbirimizi asla satmadık.
İyi ki birden çok kardeşim oldu;
En azından yediğimizi, giydiğimizi paylaştık.
İyi ki bolca komşum, akrabam vardı;
En azından bayramlarda bolca para, şeker topladık.
Ve iyi ki dünyaya bir kış gecesinde, zorluklar içinde geldim
En azından nasıl mutlu olunur, onu öğrendim...
NAİM KAYA
skip to main |
skip to sidebar
Naim Kaya'nın "Münzevi Adası"na hoş geldiniz.. Lütfen sessizce okuyun. Düşünceleriniz için sizi yormamak adına alta seçenekler ekledik, bir tanesine tıklayın! Ha seçeneklerde 'berbat olmuş' yok, böyle de bir düşünceniz varsa parçanın alt tarafına yorum olarak belirtebilirsiniz! Bir de bütün şiirler ilk sayfada yer almayabilir, onun için blog arşivinden seçip üzerine tıklayarak da onlara ulaşabilirsiniz. Size sessiz olun dedim ama ben çok konuştum bu kadar yeter :) Haydi rast gele dostlarım...
12 Mart 2010 Cuma
Şahsi Facebook ve Twitter Adresim
Hakkımda
- N AO
- Şubatta doğdu. Martta bir aylık oldu. Sonra her sene bir sene bir sene düzenli olarak arttı. Yedi sene boyunca yaşayabilmek için değişik pratikler öğrendi (yemek yemek, sobaya dokununca yanacağını bilmek, türlü ihtiyaçlarını giderebilmek vs. ) O yedi yıldan sonraki yıllar sürekli okul denen değişik yerlerde bulunan ve ilk, orta, lise gibi seviyelerdeki binalara girdi çıktı. Olayı bilgisayar oyununa benzetiyor. Şu anda 4. level olan üniversite adlı bölümde. Oyunun sonraki seviyelerinde galiba iş bulması evlenmesi çoluğa çocuğa karışması falan gerekecek. Sonra da oyun bitecek ölecek işte! Ya da önce.. Kaygılarımla...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder